GECENİN  İÇİNDEN

Karanlık gece, simsiyah kollarıyla İstanbul’u bir pelerin gibi sarmış ve gök kubbedeki yıldızlar yeryüzüne dökülüp etrafa saçılmışlar. Kimi yerde tek tük kimi yerde kümelenmiş durumda geceyi gözlüyorlar sanki...Yedi tepe üzerine kurulmuş şehirde; tepeler, düzlükler, denizler ve ışıklar gökyüzünün yeryüzündeki aksine benziyorlar. Sonbaharın son güzel  günleri yaşanırken, sıcak yaz gecelerinde görmeye alıştığımız samanyolunu anımsatıyorlar bizlere...Işıklara ilgiyle bakıyorum. Gözlerim kamera olsa “zum” yapsam, her birinin içinde farklı yaşamlar görüp farklı sunumlar bulacağımı biliyorum. Düşünüyorum; bu aydınlık noktalarda şu anda yaşanan sevinçler, hüzünler, hayal kırıklıkları ve coşkular olmalı...

Yüz yirmi kilometre hızla giden bir arabanın içindeyim. Şu anda Boğaziçi Köprüsü’nden Maltepe istikâmetine doğru ilerliyoruz. Yanımdaki adama bakıyorum... Profili çok ciddi görünüyor. Dikkatli gözleri yolda ve diğer arabalarda, elleri direksiyonda...Bu geç saatte geniş asfalt yolda arabalar oldukça aralıklı seyrediyor. Hepsi de uçar gibi gidiyorlar. Bizde  aynı şekilde...

__ Müzik dinlesek nasıl olur?

Bana döndü ve yüzünde bir tebessümle cevap verdi:

__ Hay hay hanımefendi...

Uzanıp teybe bir kaset koydu ve düğmesine bastı. Az sonra enstrümantal bir müzik arabanın içini doldurdu. Gözlerim yolda, kulaklarım müzikte dikkatle dinliyorum. Ne hoş bir müzik bu Türk motifleriyle işlenmiş... Gözlerim ışıklarda şimdi. Hızla geçip giden arabadan ışıklar, ateşböceklerine benziyorlar.

Müziğin içinden bir ritm kulağımdan beynime, beynimden gönlüme aktı sanki...”Tam, tra ram tam, tam tam”. Usta ellerin çıkardığı bir darbuka sesi bu...Sadece onu dinlemek ve hissetmek için gözlerimi yumuyorum.

Müzik beni alıyor bambaşka bir zamana ve mekâna götürüyor. Bir saray burası...Duvarları aynalarla süslü, uzun direkli, ışıl ışıl bir salon. Gökkuşağının tüm renkleri burada ve onları taşıyan kadınlar. Hepsi birbirinden güzel kadınlar...Giysileri, takıları, görünüşleri ne kadar farklı. Ne kadar da güzeller. Kendi üstüme bakıyorum. Aman Allah’ım onlardan hiç farkım yok. Üzerimde bir saraylı giysisi. Saçlarım uzun ve omuzlarımdan aşağı dalgalar halinde iniyorlar. Ya takılarım, ya takılarım...Salonu dolduran müzik aynı müzik. Dikkatli gözlerim bir köşede ki çalgıcıları görüyor. Bu müzik ruhumu okşuyor, içimi kaynatıyor. Ritme uyarak olduğum yerde sallanıyorum. Birden bir şey gözüme ilişiyor. Sevdiğim adam karşıda, bir yığın genç kadının arasında yüksek arkalıklı bir koltukta oturuyor. Kadınlar ona gülümsüyorlar ve o da onlara tebessümler saçıyor. Tek erkek ama salonu dolduruyor. Çünkü herkes ona bakıyor. Bir dansçı ortada dans ediyor. Büyülü bir dans bu. Genç adam müziğin ritmine uyarak kıvrılıp bükülen bu dansçıdan gözlerini ayıramıyor. Bir sevdiğime bir dansçıya bakıp kahroluyorum. Neden bana bakmıyor ve neden beni görmüyor. Yüreğimi sıkan bu duygu kıskançlık mı yoksa ? Biz bunları aşmamış mıydık onunla?

Bir anda aklıma parlak bir fikir geldi. Ben de dans edeceğim. Ortaya çıkıyorum ve müziğin ritmine uyarak dans etmeye başlıyorum. Diğer kadınlar bana öfkeyle bakıyorlar. Umurumda bile değil...Beden dilimi konuşturuyorum. Sevgim gözlerimde, ellerimde, vücudumun her yerinde. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum bir çift gözün ağırlığını hissettim üzerimde. Başımı çevirdim. O, beni izliyor ilgiyle...Ama ters giden bir şeyler var. Bana bakıyor,sadece bakıyor. Tanımıyor sanki. Gözleri elektrik vermiyor.

Eliyle yanındakilere işaret etti. Bir darbuka getirdiler. Sevdiğim darbukayı eline alıyor ve müziğe uygun ritm vuruyor. “Tam tam, tra tam tam..Tam tra tam tam, tam” Müziğin ritmine uyarak dansı sürdürüyorum. Gözlerim ikimizden başkasını görmüyor. Onu kazanmak için dans ediyorum sanki bu kadar güzelin arasında...Yoruldum ve kulaklarım uğulduyor. Yavaşlıyorum. Bir an gözlerimi yumuyorum. Darbuka sesi çok yakınım da şimdi...”Tam tra tam tam “. Gözlerimi açtım. Arabadayım. Yanımdakine baktım. Kaset hâlâ teypte çalıyor. Onun elleri direksiyonu bırakmış üstünde tempo tutuyor.

__ Ne yapıyorsun? Direksiyonu tutsana.

__ Tempo tutuyorum canım.

__ Bu kasetin adı nedir?

__ Beğendin mi?

__ Çok beğendim. Adı nedir?

__ Adı “Harem”

Hayretle bağırıyorum:

__ Harem mi?

Büyük bir şaşkınlığın içindeyim. Gülsem mi, ağlasam mı? Bu müzik beni bir hareme götürmüştü. Kendimi bir eğlence gecesinde ve oraya ait görmüştüm. O tantana , o ihtişam. O kalabalık güzel ve genç kadınlar. Kıskançlıklar, kinler...Bunlar hayal miydi yoksa bir rüya mı? Rahatladım. Çünkü ne öyle bir zamanda, ne öyle bir mekânda yaşamak istemem. Sevdiğimi onlarca kadınla paylaşamam ve günlerce bekleyemem. Asla yapamam bunu. Üstümden bir yük kalktı sanki, hafifledim. Haremde yaşayan kadınların kaderine yanarak acıdım onlara. Fazlası elimden gelmez ki..

Sevdiğim adama döndüm. Yanımda ve benim işte. Bütün sevgimi gözlerime vererek ona gülümsedim. Yüzümün sevgiyle aydınlandığını ve çok güzel göründüğümü  biliyorum. Çünkü sevgi insanı güzelleştirir. O da   bana gülümsedi. Elimi vitesi tutan elinin üzerine koydum, okşadım ve çektim. “Harem” hâlâ çalıyordu o egzotik havasıyla...Güzel bir kasetti. Mutlulukla arkama yaslanıyorum. Eve az kaldı. Gözlerim ilerde, kulaklarım da o müzik. Araba karanlığı bir ok gibi delmeye devam ediyordu.  

                                                                             İnci Arslan

                                                                             10.12.2000